29 Kasım 2009 Pazar

~kırmızı benekler gibi çoğaldılar

İçimde beni rahatsız eden şeyler var.Neden böyle huzursuzum bilmiyorum.
Aslında hep küçük şeyler.Ama kırmızı benkler gibi çoğlalıyorlar işte.Bir anda.İnsanların kendi kendilerine davranışlarımdan anlamsal çıkarımlar yapmalarından midem bulanıyor.Hiç bir şeyden bu kadar tiksinmiyorum.Ben bir şeyi istiyorsam zaten direk olarak söylerim.Neden davranışlarım dolaylı olarak konuşsun ki?Yengeç burcu olmanın lanetli bir etiketi bu sanırım.
Bir de insanlar aslında olmayan dolaylı hareketlerime mana bulunca çok zeki olduklarını sanıyor.Bense içten içe karşılarında gülüyorum.
İçten içe,dolaylı değil.
Dürüst olmanın parlak erdemlerinden bahsederken içimiz öyle çürümüş ki,içimize attıklarımızın hareketlerimize yansımasına izin veriyor,kalın çizgilerden ve net hareketlerden kaçıyoruz.
Bir resmin içinde küçük bir renk tomurcuğu olup,sonsuza kadar donmak istiyorum bazen.
Gerçekten.

27 Kasım 2009 Cuma

~parça-bütün ilişkisi

Babaannemin bir anda ölmesi hiç birimizin beklediği bir şey değildi.Bir anda oldu pat diye.Zaten insana hangi ölüm pat diye gelmez ki.
Ölüm hakkında bir şeyler biliyorum sanıyordum,yanılmışım.
Aslında ilk önce hiç bir şey hissetmiyorsunuz.Ama yüksek sesle ağlıyor insan.Bi de çok yüksek sesle bağırmak istiyor.Sanki yuttuğun bir şeyi çıkarmak ister gibi.karnının ortasına bir hayalet oturmuş gibi.Onu kovmak için çok şey yapıyorsun ama olmuyor hiç.
Bu benim ilk ölümüm.Ölüm.Aslında kolay yazılıyor.Daha önce bu kadar yakın durmamıştım hiç.Bir gün ölecekmişim gibi gelmiyor bana.Kimse bir gün ölecekmiş gibi gelmiyor.
Bomboş bir eve giriyorsun.Ve eşyaların hepsi tanıdık.Yüzükler...Sanki metali hala sıcak.Sanki biraz önce çıkardı biri onları.Dolaptaki çikolataları daha sonra yemek için sakladı,kıyamadı yemeye...Ve eşyalar sen ölsende asla kaybolmuyorlar.Başkalarının onlar artık.Bir vazo olarak gelse miydim diye düşünmeden edemiyorum ki.
Ve eşyalar her yerde.Odamın mor duvarlarına bakıyorum.Kitaplarıma.İçinde yaşadığımız kocaman eve bakıyorum.
Bir insan kalabalığının içindesin...Ne çok insan var.Hepsi sırayla sana aynı şeyi söylüyor.Ölüm de yaşamın bir parçası-oysa ben hep sonu sanıyordum,parçası değil.Bu sanki daha önce hiç bir yerde,hiç bir zaman duymadığınız bir cümle gibi geliyor.Ölüm de doğal bir olay,doğum gibi.Öyle olunca zaten anlamsız bulduğum doğum günü kutlamalarını düşünüyorum hep.Ne kutlanıyorsa o günlerde...
İnsan cenzelerde çok şey öğreniyor.
Salı sabahı her günkü gibi kalktım,duşa girdim,göbek deliğimin etrafına şeftali kokulu kremimi sürdüm,kelebekli yüzüğümü taktım,saçlarımı topladım.Her şey ne kadar normaldi.İnsana sanki farklı olacakmış gibi geliyor.
Bir kitapta,bütün randevuları iptal etse insan,işlerini bitirse,dünya avuçları yardımıyla durur mu diye soruyordu.Ben de arabada bunu düşündüm,sahiden durur mu.
Zaman,evrenin içinde okyansun bir damlası gibi sahiden de.
Babamın gözleri 3 gün sonra hala kızarık.Böyle günler nasıl gelip geçer bilmiyorum.
kafamdan bu kadar çok şeyin geçmesi mümkün mü.
Ölüm hakkında ne biliyorsunuz?
-Cevap vermeden bir daha düşünün.

16 Kasım 2009 Pazartesi

~mavinin her tonu güzel

Bazı insanlar,her zaman,her şeyin yanına yakışır.
Bu büyük bir şans.

9 Kasım 2009 Pazartesi

~kedi mektupları

Yapıcak ne çok şeyim var.Bir sürü x'li denklem,çevrem açı,merkez acı,biyoloji özetleri...Ve bir de araya elmalı turta yapmayı öğrenmeyi sıkıştırmalıyım.
Bütün bunları düşünüp,annemin çiçekli koltuğunda tembellik ederken,bir kedi gerçekten miyavlıyordu.Dışarda.
Oysa Angorada hiç kedi yoktur.Çünkü başı boş köpekler ve dolunayda buraya inen kurt adamlar onları yiyebilir.Kedi gibi asil ve zeki bir hayvan bunu akıl edebildiği için kedidir!
Ama o kadar yakın miyavlıyordu ki.Ne istiyordu bilmiyorum ama benim orada oturup,onu dinlediğimi ve bu yazıyı yazmaya niyetlendiğimi biliyordu.
Ne yazık ki,o kedinin gerçek olduğunu anlamak için kalkıp,pencereden bakmadım.Eğer baksam, o kedicik bu kadar özel olmazdı.Gerçi beni görmek istiyordu biliyorum.Bu hikayemizin sonu değil ki.
Bir gün seni bulacağım kedicik.Hey.

7 Kasım 2009 Cumartesi

~metaller ve sihirli şeyler

Yoruldum.
Sanki bir an için nefes almayı unutuyor,daha sonra yaşamsal bir refleks ile geri hatırlıyorum.Aşağı kata inip yemek yemeye bile üşeniyorum.Düşününce,yapmak için sabırsızlandığım hiç bir şey yok.Ama bu umutsuz olduğumdan,her şeyi daha melankolik bir çerçeveden bakmak istediğim için değil.Yorgunluktan.
Sanki seksen yaşına geldim ama içimdeki kelebekler hala canlı ve arada sırada uçarlarken karnıma çarpıp midemde yere düşünyorlar.
Odamı seviyorum ve çoğu zaman içinden çıkmak istemiyorum.Ama evin geri kalan kısmından nefret ediyorum.Her şey buraya çok uzak ve bu,ister istemez özgürlüğünüz bir kısmını elinizden alıyor.Annemi seviyorum ama bir türlü bizi buraya sürüklediği için affedemiyorum.İlk haftalar güzeldi.Ama şimdi şehrin ışılarından gözümü alamıyorum.Basit şeylerden hoşlandığımı biliyorum ama basit şeyleri karıştırmak beni daha çok heycanlandırıyor.Ben kalabalığı değil ama kalabalığın bana hissettirdiklerini seviyorum.Birinin elime vurması sanki bana yaşadığımı hatırlatıyor.Bir şeyi sevmeseniz de ondan uzaklaşmak istememeniz ne garip.Şehri sevmediğimi düşünürdüm ama kalabalığı,hareketi,trafik ışıklarını her şeyi,hepsini özlüyorum.Çok özlüyorum.Zaten kalabalık olmasa yalnızlığın nesinden, nasıl keyif alıcaz ki?
Odamın mor duvarlarına baktıkça yeni bir renk icat etme azmi beni daha çok ele geçiriyor.Kafamda bunları kurarken uyakalıyorum.Sonra tekrar uyanıyorum.Ve Belle&Sebastian dinliyorum.Küçücük metal bir kutucuktan böyle seslerin çıkması ne garip.Hem de ne zaman istersem,ne kadar istersem!Ne kadar sevgi dolu ve itaatkar bu şeyler.Bu ne garip bir keyif.Tüm dünyayı odamda uyuyarak kontrol ediyor hatta uyumlu bir şekilde ileriye taşıyorum.
Bu garip bir tür sihir olmalı.

6 Kasım 2009 Cuma

~bir sınava tatlı bir kostüm giydirmek

Bu AFS işi hep kafamdaydı,evet.
Ama nedensiz bir şekilde hep vazgeçeceğimi ya da nedensiz olarak son sene de bu işin arada kaybolacağını,ya da belki çok başka şeyler yüzünden burada kalmak isteyeceğimi düşünürdüm.
Oysa şimdi sınavım yarın!
Senlerdir kafanızda kurduğunuz bir şeyin yarın sabah gerçekleşeceğini ve bir daha bu konuda hiç düşünmeyeceğinizi düşünün.
Bu şey oluyor!
İnsanın hayallerinin gerçek olması ne garip.
Belki giderim,belki gitmem.
-Fakat güç tam burada.Tam içimde.
Bu sınavın kanatları var!

3 Kasım 2009 Salı

~ben üç nokta kullanmam aslında

Gerçekten.
Kullanacağım varsa da onun yerine iki tane nokta kullanırım.Çok konuşmama rağmen,noktaları çok uzatmam.
Fakat,bu aralar bir değil,iki değil tam üç nokta koymaya başladım cümlelerin sonuna.Bir garip hissediyorum.Nokta eşittir kararsızlık ise anlıyoruz ki:
İçimdeki kararsızlık ağacı taşıp,dallarını parmak uçlarımdan yazılarıma, hatta ses tellerimden sesime kadar ulaştı.
Üç nokta koyabileceğiniz şeyler vardır.Örneğin;
-Karşında ne var? -Çiçek satan çingenler...
Bİr de koyamayacaklarınız var.
-Neredesin? -Geliyorum...
İşte buradaki sinir bozucu.Bir şeye karar vermişken ve hatta onu uygularken,denizin sen yutmasına ve kararsızlık canavarının dolunayda karşına çıkmasına izin vermek bu.
Biliyorum,anlatamıyorum.
Karar vermişken bile ondan emin olmamaktan bahsediyorum.İnsan hem karar verip,hem de kararsız olur mu?
Aslında evet olur.
Aslında tüm yapığımız bu.Emin olmadan karar vermiş gibi davranmak.-tabi bu sağlıklı mı,değil mi, bilmiyorum-ama insanca.Çok insanca hem de.
Karar vermemk,kararsız kalmak birer kelime.
Bırakın ihtimaller peşinize düşmekten hiç bıkmasın.Ona açık bir kapı bırakın.Karar vermeyin.
Üç noktadan korkmayın o kadar.Hem benekli şeyler sevilmez mi.
Ne kadar çok benek(nokta),o kadar çok eğlence.