11 Ağustos 2010 Çarşamba

~the xx

İşin rasyonel kısmını çözebiliyor insan.Hatta kabulleniyor.
Ama duygusal kısmı öyle mi?
Ne çabuk yaralanıyor insan.

10 Ağustos 2010 Salı

~mor duvarlar

Yazın bu donuk dakikalarını sevmediğimi farkettim.Beni hiç bir şey oyalayamıyor.Nasıl hissettiğimi sürekli unutuyorum.Çok şey düşünüyorum ve hepsi solungaçlarımın üzerinde ufak keskin bıçak darbeleri yaratıyor.
Sancılı bir döneme giriyor gibiyim.Oysa beni buna sürükleyecek hiçbir şey olduğu yok.
Aslında hiçbir şey olduğu yok.
Birinden hoşlansam böyle olmazdı belki.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

~why do you let me stay

Buharlaşmak üzere olduğum şu dakikalar...
İnsanın zihni de yavaşlıyor böyle zamanlarda.Sıcak uyuşturuyor diyorlar ya doğru,hakikaten doğru.
Bugün bir anda farkettim ki,uzun zamandır alıştığım hiç bir şey artık eskisi gibi değil.Uzun zaman kavramım da bu son 4 ayı kastediyor tabii.Ama uzun zaman değil mi gerçekten?
Kendimi-nasıl desem-daha savunmasız hissediyorum.Gerçi hiçbir zaman savunma ya da kontrol delisi olmadım. Ama demek istediğim şey o da değil.
(Sahi ne demek istiyorum ki ben?)
Değişim konusunda bu kadar saplantlı olan bir zihine bile,bu kadar olay bu kadar az zamanda çok mu geldi.
Yok-yok bunların çoğunun olmasını zaten bekliyorduk.
Ama daha fazla değişmesin.En azından şimdilik.
Canım yine bu aralar yanmaya başladı.İlk domino taşı ne zaman devrildi bilmiyorum ama biraz ara versin istiyorum.
Kabul ediyorum heyecanlı.Ama tüm bu sıcak hava dalgasında yağmur damlaları daha değerli değil mi?
İşte öyle.

6 Ağustos 2010 Cuma

~süt kutusu

Biraz önce yatmaya hazırlanırken formspring im aniden benim hakkımda kötü düşünen bir insanın saldırısına uğradı,aslında tabii ki kim olduğunu-belki olduklarını tahmin edebiliyorum ama beni asıl düşündüren şey o değildi bu gece.
Nefret büyük bir kelime diyoruz ya,gerçekten öyle.
İnsan içindeki tüm duygu selini-ve hatta çok yoğun bir duygu seli bu,çok nadir gelen,insanı iliklerine kadar hissettiren-neden nefret gibi kötü huylu bir örümceğe harcar?
Hem de sevmek dururken?
Bir şeyi olduğu gibi kabul etmek süre gerektiren bir şey evet.Herkesin bunu yapmasını beklemek de gerçekçi olur tabi.Ama nefret insanı parçalarken durmak ne kadar zor değil mi.Bir nevi kendini yok etmek olmalı,yani bir başkası için kendini feda etmek gibi.
Hem bir başkası ne kadar benim dışımda olabilir?Biz hep birlikte değil miyiz?Bunu nasıl görmezden geliyor insanlar?
Sevmeyi öğrenememek...Tüm bunlar sevememekten.
Tabii benim mizah anlayışım birinde aniden cisimlenemez.O yüzden herkesin herkesi anlamasını beklemek mümkün değil.Hem de yanlış anlaşılmaktan cingar çıkartmayı pek mübah gören popüler kültür prangalarında.Ama sorun bu da olamaz...Çünkü insan ruhunu keşfetmek diye bir şey var,sonra barışmak ve sonra sevgi gelir.
Ve sevgiye bu kadar açken,onun yolunda ilerleyecekken 'şeyleri' kendine düşman edinmek...Vücudumuzu ruha bağlayan ince iplikçikleri yok etmek ve makinalaşmak bir nevi aslında.
Sonra durumları iyice düşünmeden tanıdığın birini hayatından çıkarmak,sevgilini süründürmek için geri dönmemek çıkıyor ortaya.Bunlar ruhu kirletiyor.
Tehlikeli.Çünkü dünyayı,insanları,kendini sevememek gelir sonrasında.Sonra gözlerini tüm renklere kapamak,huzursuz bir hayat sürmek,belli idrak kanallarının içine çıkamamak demek bu.
Bir insan bir insanı seviyorsa onun için her şeyi yapabilir.Çünkü sevgi yolunda feda edilmeyecek şey hemen hemen yoktur.
Ama kimse kimseden bağımsız değil ki.Bir bütün evrenin ruhu.İnsanlar,yıldızlar,masada ki süt kutusu..Ben delirmedim.Sadece bunları görebilecek kadar şanslı hissediyorum kendimi.Oysa süreç daha farklı işleyebilirdi.
Aslında bu yüzden ciddiyetimi koruyamıyorum,bu yüzden insanlar saçma sapan şeylerden bahsettiğimi,her şeyin fazlasıyla iyi tarafını gördüğümü,bazen de tutarsız olduğumu düşünüyor.
Ama zaten büyütecek ne var ki?Hem de her yanda farklı ruhlar ve sevmek varken?
I am he as you are he as you are me and we are all together diye boşuna mı demiş adam.
Bunu anlama sonra da ay biz Beatles ı çok seviyoruz,bıdı bıdı..
Bıdı bıdı.