13 Aralık 2010 Pazartesi

~kar bulutu vs. yıldız haritası

Şimdi şu klasik hikaye var ya:hani kaçan kovalanır hesabı.Ben buna başlarda inanmıyordum.Yani aşkın falan öyle inat uğruna yapılmayacak kadar değerli olduğunu savunan,çok damardan romantik düşüncelerim vardı. Yani hikayelerin çoğunu buna bağlıyordum ama ne yalan söyleyeyim daha önce bunu yaşadıklarımı buna bağlamak saçma geliyordu.Oysa gerçek hayatta insanların böyle şeyler geldiğini biliyordum.
Tabii bunun nedeni şu belki,herkesin iyi yaptığı,kimseye toz kondurmadığı şeyler vardır.İyi araba kullanmak,iyi resi çizmek,iyi futbol oynamak gibi.işte ben de sevmeyi iyi bildiğimi düşünüyorum. Ben en çok sevmeyi bilirim hayatta yani. Bu ben de bir burnu yukardalık,poposu havadalık yaratıyor olabilir.
Bi de şey var: aşkı-sevgiyi tümüyle olduğu gibi saklamadan yaşamak..Ben bu huyumu herkese böbürlene böbürlene anlatırım.
Şimdi aklıma kocaman şişen paranoya balonları yerleşirken işin içinde çıkamıyorum. Biliyorum iş bu kadar basit değil ama. Adı üstünde paranoya işte.
E sevdiğini saklamayan birinin kaçma olasılığı çok yoktur değil mi. E denklemde yerine koyunca da kaçmayana sevgi yok demek oluyor bu.Yani demek istediğim şu ki, onu sevdiğinizi bilen birinin sizi sevme olasılığı yok mudur. Ya da şöyle demek daha doğru sanırım, bir üşengeçlik ve bilginin tatlı güveni ve tabii bu bilginin güvenliğiyle karşınızdaki size daha özensiz davranıyor olabilir. Ve bu belki en küçük bir gerginliği büyük meseleler gibi yorumlayan benim gibi dibine kadar yengeç burcu olan insanlar da büyük paranoyalara sebep olabilir.(Yıldızlara inanmak güzel şey tabii) Haa bir de bunu paranoyayla gerçek arasında paylaştırmak sandığınızdan daha zor olabilir.
İşte bunu düşünüyorum.
Avrupa üzerinden gelen tüm kar bulutlarına selamlar olsun.

12 Aralık 2010 Pazar

~bercelona

E şimdi dışarda bu kadar kar varken,barcelona hakkında yazmak olmaz.
Di mi.

6 Aralık 2010 Pazartesi

~hız treni

Şimdi zaman çok çabuk geçiyor diyeceğim,bu kadar boşlamak için bahane olmayacak.Yani sevgilinizi bir ay boyunca aramayı unuttuğunuzu düşünün,sonra çıkıp 'e zaman çok çabuk geçiyor..' demek gerçek bir çözüm yolu ya da özür olmaz değil mi.
Olmaaz.
Bazen hayatınızı belirli kişiler ve olaylar üzerine kurarsınız.Bu garip cesaret nerden geliyor bilmiyorum. Gerçi eminim böyle gözü kara bir şey de sevginin,aşkın,tutukunun payı vardır...Ama hiçbir şeyin değişmeyeceğini umarak-daha doğrusu emin olarak-böyle bir hamle yapmayı göze almak delilik tabii.Bi de şöyle bir gerçek var ki,hiçbirimiz gerçekte zamanın nasıl geçeceğini bilmiyoruz.E ondan böyle küçük oyunlarla oyanlanmak akıl sağlının akıbetini sağlıyor olabilir. Bunların gerçek olduğu ayrımına varmadan tabi.
Şimdi bana yine saçmalıyor diyebilirsiniz ama dostlarım,bu sefer ne dediğimi biliyorum.En azından ne söylemek istediğimi biliyorum diyelim.(Şu bilmek ne ağır bir kelime değil mi!)
Küçükken Disneyland'de babam Space Mountain diye bir şeye binmek için çok heveslenmişti. Ama ben daha küçüktüm,ve karanlıkta bilmem kaç km hızla giden bir trene binmem annemin gözünde babamı şımarık ve deli yapmıştı.Sonra trenden indiğimizi hatırlıyorum.Ben sapasağlamdım ve ellerimi birbirine vuruyordum.Babam da yemyeşil suratını çimlere gömüp kusmaya başlamıştı.Ve son.
Şimdi ne alaka demeyin.Çok alakası var.
Böyle şeyleri hep yaşamıyor muyuz.Bize iyi geleceğini düşündüğümüz şeyler,bazen bizi diplere sürükleyebiliyor. Ya da tam tersi...
Ya da insanlara bakın.Bir gün çok sevdiğiniz,bir gün en çok şikayet ettiğiniz olabiliyor.Ya da tam tersi..
Peki neden buna katlanıyor insan.
eveeeet,güzel soru.
  1. çünkü zaman geçirmenin başka bir yolu yok ki-eğlence parkında hız trenine binmeyip ne yapacaksın.
  2. haa,bir de adı üzerinde hız treni.heyecanlı,karanlık,binmeyi arzuladğın bir şey.
öyle işte.öpücükler.