27 Mart 2009 Cuma

~oldies but goldies(?)

Geçmeyen nezlem yüzüden kendimi eve kapattığım şu sıralar bilgisayarımdaki eski dosyalarımı temizlemek beni oyalayan tek şey sanki.Sürekli eski fotoraflar,yazılar,konuşmalar ve bi dolu karmakarışık dosya buluyorum.
Eski fotoraflara bakınca içime garip bi şekilde hafifletici ve ferah bir şeyler dökülüyor gibi hissettiğimi farkettim.Oysa sürekli kendimizi daha ileride bir yerlerde başka zaman dilimlerinde hayal ediyor ve onun için çalışıyoruz hep.Hep~
Gelecek ve geçmiş arasında nefes alamayan bedenlerimize şimdiyi yaşatmamak için direniyoruz.Fakat bunu bilinçli yaptığımızı zannetmiyorum.Tek sorunumuz geçmişi affedememiz.Biz ne kadar karşı çıksak da geçmiş geleceğin içinde.Davranışlarımız geride bırakamadığımız olayların ve hislerin görünmez örümcek ağlarıyla örtülü.Aynı ipler bizi oynatıyor.
Tüm bu karışıklığın ve huzursuzluğun ortasında ilerleyemediğimiz için geçmiş güzel günleri hatırlayarak geri gelmelerini diliyoruz.Oysa umut etmemiz gereken, yeni ve güzel günlerin çabukcak gelip bizi değiştirmesi olmalı.

23 Mart 2009 Pazartesi

~otobüste gülen kadın

Bugün karın son anda yağması ve içimdeki nezle ve üşengeç ağır ruhun tüm kandırma ve kışkırtmalarına rağmen okuldan sonra biraz tunalıda yürümeye ve film bakmaya karar verdim.Havanın nasıl bu kadar soğuk olduğunu hala anlayamıyorum.Sanki sokakta yürürken milyonlarca kardan adam beni sıkıştırıyordu.
Aslında planım eve yürümekti ama planımı bozup otobüse binmeye karar verdim.Zaten yapmak için çok heveslendiğim planlar hep bozulur.Bu nedenle kendi oyunumu kurdum.İstemediğim şeylerin gerçekleşmesi için çok hevesleniyorum.Böylece asla korktuğum gibi beni etkilemiyorlar! Otobüse binince ayakta durulan büyük penecereli orta kısma geçtim.Otobüslerde asla oturmam.Ayakta durup müzik dinlemek ve otobüsteki biri tarafından takip edildiğimi düşünüp insanları gözetlemek beni eğlendiriyor.Eğer bi yere oturursam insanlar onları gözetlediğimi farkedip rahatsız olabilir.Oysa ben profesyonel bi ajan gibi çalışmak istiyorum.Henry Miller da insanlar hakkında hikayeler uydurmayı severmiş.Sanırım onu anlayabiliyorum.
Bugün şansım yaver gitmedi.Otobüste izlemeye ve hikaye uydurmaya değicek kimse yoktu.Hem zaten komik çantamı gören ayaktaki herkes oturmaya karar verdi.Geniş camlı yerde tek başıma kaldım.Açıkçası dışarda kar yağıyodu ve bu yalnızlık bu günlük umrumda değildi.Çünkü kar taneleri çok hızlı düşüyordu.
İkinici Beatles şarkısını dinledikten sonra kendimi oyalayacak bişi aramak için güdülenmeme rağmen camın üstündeki beyaz tabaka içimi gıdıkladı.Hepimiz biliriz o tabakanın bizi araba yolculuklarında nasıl bir ressam olmak için kandırdığını!Biliriz değil mi!
İşte o zaman sözde yalnızlığımı avantaja çevirdim.Oyalanmak için insanlar ve onların uydurma hikayelerine ihtiyacım yoktu!Kimsenin benimle ayakta durmadığı o geniş uzun camlı orta kısmı kendime armağan ettim.Çiçek,kuş,bulutlar,yıldızlar ve daha bir sürü basit şekille bütün otobüse beni ayıplamaları ve uslu durmadığımı farketmeleri için yeterli süreyi verdim.Bana bakamayacak kadar gururluydu onlar.Çünkü kimse otobüs camına parmağıyla resimler çizmezdi.Barış işareti hiç çizmezdi.Bu insanların ciddi,yazısız ve paranoyak kurallar kitabını yere düşermek gibiydi.(ve açıkçası o kitabı hiç önemsemem)Kitaba göre otobüste,tanımadıkların arasında cama resim çizilmezdi.Tüm o ciddiyet ve sıradanlık arasında birkaç aptal çizim görmek somurtmaktan kırışmış yüzlerine ve hesap makinelerine yakışmazdı.Benim çizdiklerim basit bir çocuk resmiydi.Basit!Oysa birilerine göre hayat karma karışık seçimler,değerler ve zorunluluklarla doluydu.Bana bakmaya ve çizdiğim aptal şekillerle gülmeye cesaret edemeyen bütün o insanlar onlarla dalga geçtiğimi düşünüp beni gizli ama uyumlu bir şekilde kınadılar.Aslında arkamı dönmemiş ve hiç biriyle henüz göz göze gelmemiştim ama olanları biliyordum.
İniceğim yere gelmiştim.Kendimi gayet iyi hissediyordum.Benden sonrakiler için bir çizim bırakmıştım cama.Bu gizli bir örgütün şifresi gibiydi.Dışardan bakanlar anlayamazdı.
İnmek için arkamı döndüğümde bir kadın bana bakıp gülüyordu.Bu kurmaca örgüt gerçek olsaydı şifreyi anlayacağını düşündüm.Zaten anlamıştı da.Teşekkürler otobüsteki kadın!Sanırım hala hayatta olanlarımız var.
İndiğimde hala kar yağıyodu.Yokuşu koşarak çıktım.Kendimi mutlu ve hafif hissettim.İçimdeki nezle ve üşengeç ruh eriyip gitmişti.

13 Mart 2009 Cuma

~akrobat

Bu hafta çok yoruldum.Zevk almadığı ama yapmaya zorunda olduğu şeylere harcadığı enerji ve zaman kadar insanın canını acıtan hiçbir şey olamaz.O yüzden zorunlulukları zevk aldıklarına dönüştürmeli insan.Tabi bunun seçim hakkını elde etmek için daha 'zevksiz' yollardan geçmeli...Atalarımız sıkıntından patlamış olmalı.Bazen birinin bana hobilerimle uğraşmam için para ödediği mor baloncuklu,pamuk şekerden yapılmış bir dünya hayal ediyorum.
Tam bahar geldi diye erkenden neşelenmişken yağmur bulutları bizimle dalgasını geçti yine.Onlara kızamayız tabi.iyi oyundu.Son gülen iyi güler!Yağmuru sevmediğimden değil,sadece beton ormanların yanına iyi gitmiyor.Hem kışın uzaması sanki eskinin üstüne sinmesi gibi.Yazın daha mı çok eğleniyoruz,o yüzden mi bilmiyorum ama artık sıkıldım.Mont giymeden dışarıda gezinmenin,fotoraf çekebilmenin özgürlüğünü istiyorum.Kışın sonuna doğru üzerimdeki her şey ağırlaşıyor!
Az kaldı,akrobat çevikliğinde kurtulucam bu tatsız havadan.

2 Mart 2009 Pazartesi

~dadaist çaba

bugün farkettim!
beni incecik,kaygan
ve kararlı bir piyano sesi kadar
heyecanlandıran hiç bir şey yok!

dumanı rafa kaldırma zamanı.
bu kadar çok şeyi
nasıl hatırlar zihin?
daha çabuk öksürmeliyim
daha çok konuşmalıyım
dumanı rafa kaldırma zamanı!

zaman,
onun,bunun bunların
içinde yapış yapış.
hep bunların.

oysa ben
hiçbir
şey
istemiyorum.
istemiyorum.
düşünmüyorum.

daha çabuk yazmalıyım.
mide bulantımın tek ilacı.

1 Mart 2009 Pazar

~i'm back

Bir kaç günü farklı bir şehirde geçirmenin sihirli bir değnek etkisiyle bir anda her şeyi değiştireceğine masum masum kanıyor insan.Aslında gitmek sıkıcı da olabilir.Ama bu sefer bu küçük yolculuğun gerçekten zihnimi oyaladığını ve bana yardım ettiğini düşünüyorum.Oh!Sanırım şansım dönüyor.
Oysa o kadar çirkin bir şehirdi ki orası uzun zevksiz apartmanları, otoban soğukluğu ve puslu havasıyla!Anladım ki gitmenin varmakla ilgisi yokmuş.Sanki dünyanın en güzel şehriyle en kötü şehri arasında yanlızca bir kaç pazarlama cümlesi farkı olduğunu hissediyorum.Yolda olmak farklı bir deneyim.Gitmek, gitmek için olmalı.Uzakta,dinamik ve hafif!Jack Kerouac bunları farkettiğimi görse benimle gurur duyardı.Yeni yaz planlarına ve yeni bir sırt çantasına ihtiyacım var.Acilen.
Ne kadar kötü şehirler var!O ağır tatsız hava sanki hala vücudumda dolanıyor.İnsan öyle bir yerde nasıl yaşar?Nasıl rahatlar?Neyle uğraşır hiç bilmiyorum!Öyle kötü bir şehir ki orası insanı sanki dünya üzerinde değil de dağlardan yapılmış bir fanus içinde bambaşka bir evrende bambaşka bir gezegende yaşadığını hissettiriyor.Kaçış yok!Zihnim öyle bulanıktı ki demek ki bu sıkıntılı şehir bile bana ''yolda'' olmanın temiz havasını sundu.İnsan kışı bitirirken başka ne ister?