31 Ağustos 2009 Pazartesi

~içimdeki kütüphaneci

Çok yorgunum.
İnsan tatilde yorulur mu?
Hem mesela şunu düşündüm.Yanlış anlamayın.Ben tatile karşı değilim.Hatta mümkün olsa hiç bir gün çalışmasak.Ben diğer aptalların söylediği gibi öyle bir dünyada hiç sıkılmam,aksine çok eğlenirim.(Çünkü televizyonumu uçurumdan atmış olurum)Her neyse,Ttatili çok seviyoruz değil mi?Hep tatil olsun istiyoruz.1 gün bile bize iyi geliyor.Neden?
Bu çok garip değil mi?Demek ki çalıştığımız yerlerden, yaşadığımız hayattan ve içinde bulunduğumuz işlerden memnun değiliz.Bir ressam tatile girmeye can atar mı? Demek ki nefret ettiğimiz şeyleri bile bile yapıyoruz.
Ve bunun için öyle basitçe herkesi suçlayıp kenara çekilemem.Bu çok kolaya kaçmak olur.Kendini öldüren bir insanı onun yerine geçmeden anlayamassın değil mi?
Ben daha 10 dakika sonrasında çay mı,kahve mi içeceğime karar veremezken,bu sevimsiz yol ayrımına çok yakın bir zamanda giricem.Hatta belki geç kaldım ama erteleyebildiğim kadar erteliyorum.Başıma kötü bir şey geliceğine inanmıyorum.Nasıl olsa başka irademi şansa teslim ederek bir şeyler seçicem.Yani iyi tesadüflere inanıyorum.Bir şekilde nefes alırım ben.Kendimi kurtarırım!
Fakat umarım tatili seven insanlardan olmam.
Kendimi 10 yıl sonra bir yerde görmüyorum.Ne yapmak istiyorum bilmiyorum ama bir kitapçıda çalışıyor olsam mesela, tatile hiç gitmek istemem.Kütüphane de olabilir.Gerçi yeni kitaplara dokunmak başka bir şey.
Aslında bilgisayarımın başına bunları yazmak için oturmamıştım.Aslında bunları da hiç söylemek istemiyordum.Bir anda çıktılar.Aslında bunların bazılarına bazen katılmıyorum bile.
İçimde kaç kişi var biliyor musunuz?

6 Ağustos 2009 Perşembe

~adam fawer ve empati

I've learned that people will forget what you said, people will forget what you did, but people will never forget how you made them feel.
-Maya Angelou

~hapşurmanın dayanılmaz hafifliği

Büyükadadayım.
Malesef ısrarcı nezlem yüzünden odadan çıkamıyorum.Zaten denize girmeyi öyle çok sevmem.İzlemeyi severim.Balkonda otururup,hapşurup, kahve içiyorum çoğunlukla.Ve biliyor musunuz, bu bir çok şeyden daha iyi geliyor bana.
Bu gün balkonda oturmuş yeni,beyaz defterime(evet saman kağıtlı olan bitti) bir şeyler yazıyordum.
Sonra odayı temizlemek için içeriye bir adam girdi.İçeride bir şeyler yaptı.(Ne olduğunu tam bilmiyorum yazı yazıyordum işte)
Sonra balkona kahve lekeli bardağımı almak için girdi ve beni yazı yazarken gördü.
''Kolay gelsin,ders mi çalışıyorsun?''dedi.
----
Neden insanlar kağıt ve kalemi hep ders çalışmakla kodlar beynine.Bu çok sinir bozucu değil mi?Sadece denklem mi çözüyorlar kalemle?(ki örneğin ben o işi hiç yapamıyorum)
Kalem ve kağıt ne işe yarar?Evet, günün sorusu bu.Süreniz başladı.
Evet.
Yazı yazan sadece ben miyim?
Hapşurmak zorunda olduğunda insan kendini tutamaz ya,işte yazmak da öyle bir ihtiyaç değil mi?
Adam genç değildi.Hatta beyaz saçları vardı.
Yani bu televizyon anteninin ya da kırmızı kabloların suçu değil.Ben daha önceki nesilleri yazmaya daha alışık zannederdim.Belki de inanırdım.Bilmiyorum.Eski dönemleri hayal etmek güzel değil mi?Kendi yarattığınız boyama kitaplarını düşünün.
Yazmayan birinin iç sesi yok gibidir.Ne korkunç.
Hapşurmanın dayanılmaz hafifliği.
Hayran olmamak elde değil.
----
''Teşekkür ederim.Hayır sadece yazı yazıyordum.''
----
Siz insanlar hiç yazmaz mısınız?
Yazmayınca nereye saklanıyorsunuz peki?

3 Ağustos 2009 Pazartesi

~yolda olmanın faydaları

Döndüm.
Bu kısa tatil ve bu insanı gıdıklayan garip dalga bana iyi geldi sanırım.Zaten gökyüzü her yerde tanıdık(aynı olmasa da),yani aslında çoğu zaman sıkılmak imkansız.
Yer değiştirmek insana fiziksel ve sınırlı bir hareket gibi görünebilir.Ancak 'ayrılma' eylemini gücü gerçekleştiği anda saklı.Gitmek,gidebilmek ve sınırların dışına çıkmak,bu çevreden,bu insanlardan,bu düşüncelerden,yani bu şeylerden uzaklaşmak ve yenilerini görmek içlerine girmek ya da uzaktan izlemek baş döndürücü bir güç.O nedenle yola çıkmak,yolda olmak çok başka bir şey.