17 Şubat 2009 Salı

~uykusuz,huzursuz ve bulanık

Bu aralar evde huzursuz huzursuz dolaşmakta olduğumu kimse anlayamasın diye kendimi odama kapatıp, klavyenin çıkardığı 'tık tık' sesiyle kafamı meşgul etmekte olduğumu farkettim az önce. (ki ben hep saman kağıt kokusu tercih etmişimdir). Neden bilmiyorum.. Aslında yazmak için duramadığım,aklımı kurcalayan ya da bugün birdenbire keşfedip heyecanlandığım hiçbir şey yoktu.Böyle yeni bir şeyi ne zaman farketsem kendi kendime gülümser, hatta zihnimin bir yerlerinde kendimi kutlamak için yeni bir renk icat ettiğimi düşünürüm. Bir hediye gibi yani.. Öylesine bir renk..Renkler konusunda eskiden beri çözemediğim bir saplantım var! Hepsinin mevcut olduğuna kendimi bir türlü inandırmak istemiyorum.
Örneğin geçen cumartesi yeni bir şey farkettiğimi/deneyimlediğimi sanıyorum.Eve geç geldim ve hemen yatıp uyumak istedim. Başım içtiğim bi kaç bira yüzünden dönüyordu. Yatağıma yattım ve hemen uyudum. tahminimce 15 dakika sonra koridordaki bir ses yüzünden uyandım. Gözlerimi açtığımda her yer karanlıktı. Sonra karşımda dolabımı gördüm. Orda olduğuna şaşırdım. Gerçekten ordaydı. Gözlerimi tekrar kapadım ve açtım. Hala orda duruyordu. Bir şeyi kanıtlamak istercesine daha hızlı bu yaptıklarımı tekrarlıyım durdum ve hala ordaydı. ne inanılmaz diye düşündüğümü hatırlıyorum. senelerdir orda duran basit ve sade dolabım... Sanki ilk kez bana kendini gösteriyordu. Oyun gibi yani... O daha güçlüydü ve kararlıydı ve bütündü ve havalıydı ve dürüsttü ve tam oradaydı! Onu ancak bu akşam tanıyabilmişim gibi hissettim. Sonra gülümsedim,daha sonra ne yaptığımı hatırlamıyorum...Bu bir yolculuktu. Eşyaların sihirli dünyasına tren yolculuğu gibi. Bir deneyim-nasıl denir ki-biriyle tanışmak gibiydi. Sanki onu daha önce hiç farketmemişim gibi...Hayran olma ya da şaşkınlık duygumu kaybettiğimi düşünmek bile midemi bulandırıyor. Bütün bunlara alışmak istemiyorum. Öte yandan ne istediğimi de bilmiyorum. Bence herkesin yanıldığı yer tam burası. Ne istemediğimizi bilmemiz,ne istediğimizi bilmemizi belirleyemez~O akşam ki muhtemelen Sartre ın 'Bulantı'sının bir etkisiydi. Sartre dan uzak duramıyor insan...
Bazen kafamın karışmasını bile seviyorum. Madam Bovarynin de dediği gibi sarsılmak beni eğlendiriyor bazen.
Fotoraf çekmeyi çok özledim. Özlediğim bir kaç şey daha var aslında. Neden yelkovana ayak uydurmakta zorlanıyorum hiç bilmiyorum. her şeye rağmen bu sevimsiz şubat ayında kafamı dağıtmak için bir kaç 'tık tık' sesi bulduğuma seviniyorum!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder