10 Ekim 2011 Pazartesi

~panjur sesi

Herkese kucak dolusu selamlar ve kocaman bardaklar dolusu vişne suyu.

Ben yazmayı seviyorum da işte bazen kağıt kalem daha romantik geliyor. Ondan bu blogu boşlama havaları.

Tamam, hepimiz günde en az bir kaç kere bilgisayar ekranına bir şeyler yazıyoruz.(Tabii aslında kağıt kalemle yaptığımız aksiyon yazmaksa, bilgisayardaki basmak oluyor. Yazmaktan ne anladığımıza bağlı aslında-aksiyon mu düşünceler mi.Ve şimdi kendinizi uygarlığın en eski tartışmalarından biri içinde bıraktınız efendim,süreniz başladı.Materyal, İdea'ya karşı. Zamanınızı kullanın acele etmeyin. Acaba Platon olabilir misiniz? Ya da Sokrates? Ve tabii bilenler, Sokratesin kalemini Platonun tuttuğunu bilir.)

Her neyse, sıcak günleri geride bıraktık. Şimdi çay kokan çatıkatımın panjurları fırtına yüzünden güm güm güm duvara çarpıyor.

Bu yaz başıma bir çok şey geldi.Eminim sizinde başınıza bir takım şeyler gelmiştir.

Bu yaz bana çoğu kişi gibi Zaz ı hatırlatıyor. Hatta bi kısmı çok kızıyor kadıncağıza piyasa oldu diye. E Mor ve Ötesinin Gül Kendine albümünü unutup, ondan da nefret edelim o zaman. Yani, evet herkesin dinlediği izlediği okuduğu şeyler bir takım yavşaklık daha doğrusu karaktersizlik içeriyor elbet tüm kalbimle inanıyorum. Fakat belki bazen hoşlantı solungaçlarımız birbirine biz uyurken usulca değiyordur.

Ve geçen gün çay kokulu çatı katımda oturmuş bazı şeyler düşünürken, Zaz'ın bağıra bağıra j'suis comme çaaaaa demesi kalbimi hoplattı. Sonra gözlerim doldu.

Yani bir çeşit ergenlik tribinde olduğumu düşünmeyin, bir başkasına dönüşüyorum, başkalarının istediği kişi oluyorum falan diye. Arada hepimizin kafası karışıyor tabii.

Ama kadın ne güzel dedi j'suis comme çaaaa.

papalapapapala

j'suis comme çaaa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder