6 Ağustos 2009 Perşembe

~hapşurmanın dayanılmaz hafifliği

Büyükadadayım.
Malesef ısrarcı nezlem yüzünden odadan çıkamıyorum.Zaten denize girmeyi öyle çok sevmem.İzlemeyi severim.Balkonda otururup,hapşurup, kahve içiyorum çoğunlukla.Ve biliyor musunuz, bu bir çok şeyden daha iyi geliyor bana.
Bu gün balkonda oturmuş yeni,beyaz defterime(evet saman kağıtlı olan bitti) bir şeyler yazıyordum.
Sonra odayı temizlemek için içeriye bir adam girdi.İçeride bir şeyler yaptı.(Ne olduğunu tam bilmiyorum yazı yazıyordum işte)
Sonra balkona kahve lekeli bardağımı almak için girdi ve beni yazı yazarken gördü.
''Kolay gelsin,ders mi çalışıyorsun?''dedi.
----
Neden insanlar kağıt ve kalemi hep ders çalışmakla kodlar beynine.Bu çok sinir bozucu değil mi?Sadece denklem mi çözüyorlar kalemle?(ki örneğin ben o işi hiç yapamıyorum)
Kalem ve kağıt ne işe yarar?Evet, günün sorusu bu.Süreniz başladı.
Evet.
Yazı yazan sadece ben miyim?
Hapşurmak zorunda olduğunda insan kendini tutamaz ya,işte yazmak da öyle bir ihtiyaç değil mi?
Adam genç değildi.Hatta beyaz saçları vardı.
Yani bu televizyon anteninin ya da kırmızı kabloların suçu değil.Ben daha önceki nesilleri yazmaya daha alışık zannederdim.Belki de inanırdım.Bilmiyorum.Eski dönemleri hayal etmek güzel değil mi?Kendi yarattığınız boyama kitaplarını düşünün.
Yazmayan birinin iç sesi yok gibidir.Ne korkunç.
Hapşurmanın dayanılmaz hafifliği.
Hayran olmamak elde değil.
----
''Teşekkür ederim.Hayır sadece yazı yazıyordum.''
----
Siz insanlar hiç yazmaz mısınız?
Yazmayınca nereye saklanıyorsunuz peki?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder